Latest News
Everything thats going on at Enfold is collected here
Hey there! We are Enfold and we make really beautiful and amazing stuff.
This can be used to describe what you do, how you do it, & who you do it for.
Parin Yakupyan ile otizm hakkında
RöportajlarBir anne olarak otizmi kısaca nasıl tanımlarsınız ?
İçe dönüklük…
Keşke ile iyi ki arasında çok yaman çelişki…
Çocuğunuzun farklılığını ilk ne zaman ve nasıl anladınız?
Çocuğum 2 yaşındayken, onun niye çok hareketli olduğunu sorgulamaya başlamıştım ve hiperaktif olabileceğini düşünmüştüm;
⦁Bizi görmüyordu ve duymuyordu ama otizmli olma ihtimali kafamda hiç olmadı çünkü “rain man” filmi dışında otizmi duymamıştım.
Bu nedenle, doktor muayenehanesinde aldığım tanı benim için tam bir şoktu. Bunu kabullenmem mümkün değildi ve o muayenehaneden çıkarken dünyam yıkılmıştı. Tanıyı reddetmek istedim. İkinci doktora gidip ondan;
O gün, hayatın sonunun geldiğini sanarak ne kadar yanılmışım; o tanı benim ikinci doğumum olacakmış.
Şu anda iki tanı arasında bir fark olmadığını biliyorum:
⦁ Bu tanının ebeveyne söylenme şekli önemli. Bir sorun olduğu yumuşatılarak ve reçeteyi aileye sunarak söylenmeli.
Otizmliler için devletin tanıdığı haklar nelerdir ve bunlardan ne derece yararlanıyorsunuz?
Tüm engelli raporu olan bireyler aynı haklardan yararlanmaktadır. Özel eğitim hakkı olan çocuklarımız için devlet hastanesinden sağlık kurulu raporu aldıktan sonra evin veya okulun bağlı bulunduğu rehberlik araştırma merkezlerinden eğitsel rapor çıkartılmaktadır.
Okullarda kaynaştırma hakkı olan çocuklarımız, dışlanma veya istenmeme gibi sebeplerle çoğu zaman eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalmaktadır.
Kaynaştırma hakkı olmayan çocukların ise özel eğitim sınıfı veya okulunda eğitim almaya hakkı bulunmaktadır.
Aile gelirinin düşüklüğü kanıtlandığı taktirde aileye bir maaş da bağlanmaktadır.
Otizme bağlı olarak gelişen komplikasyonlara karşı aldığınız önlemler nelerdir?
Otizme çoğu zaman epilepsi, hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, kaygı bozuklukları veya depresyon eşlik edebilmektedir. Ergenlik sonrasında, otizm ile birlikte epilepsi çok fazla görülmektedir.
Otizme eşlik eden diğer durumlar için de, özellikle ergenlikten sonra bir psikiyatri uzmanından destek alınması şart diye düşünüyorum.
Özellikle cinsellik eğitimi, küçük yaşta cinsiyet eğitimi ile başlamalı ve tüm eğitim sürecinde devam etmelidir ve aileler de bu konuda bilinçlendirilmelidir. Ayrıca, küçük yaşta dikkat dağınıklığı için;
Tüm bu süreçlerde, en önemli destek hep aileye verilmeli; eğitim ve danışmanlık süreci her zaman yoğun olmalıdır.
Otizmli bireyler; genellikle makarna, patates gibi karbonhidrat bazlı gıda ürünleri ile birlikte cips ve çikolata gibi gıdaları tercih etmekte ve yeme davranışı olarak obsesif kompulsif bozukluk (OKB) sergilemektedir. Siz böyle bir durum yaşadınız mı?
OKB düzeyinde olmasa da bu gıda ürünlerine gerçekten düşkünlük söz konusuydu ve hala da söz konusu.
Çocuğuma 4-10 yaş arasında; Çok katı olmayacak bir şekilde kazein-gluten-şeker diyeti uyguladım:
Özellikle, şeker ve undan uzak bir beslenme şekli çocukluktaki ajitasyon ve hareketliliği kısmen de olsa olumlu etkilemektedir.
Sağlıklı beslenme;
Merkezi açtıktan sonra şimdiye kadar kat ettiğiniz yol nedir?
Merkezimizi açtıktan sonra hep yenilikleri ve bilimi takip ettik:
Bu arada Gareni merak edecek olursanız;
2014 yılında da gönüllü dostlarımızla ÖZEL ÇOCUKLAR EĞİTİM VE DAYANIŞMA DERNEĞİ’mizi kurduk.
Garen, hala otizmli ama çok ciddi bir yol aldı kendi çapında.
Tek amacım, Garen’in ileride bağımsız yaşam becerilerini tamamen kazanabilmiş olmasıdır.
Kaynak: Artvin Çoruh Üniversitesi Sağlık Bilimleri Üniversitesi AÇÜ BES Dergisi
Okullara çağrı: Dislektik çocukları dışlamayın
RöportajlarDisleksi; kişinin normal ya da üstün zeka düzeyinde olmasına rağmen okuma, yazma, matematik ve dil becerilerinde problem yaşamasına sebep olan özel öğrenme bozukluğudur.
Disleksi nedir? Hastalık olarak adlandırılır mı?
Öncelikle yaşadığımız dönemdeki önemli bir konu hakkında söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ederim. Disleksi konusu eğitim sisteminde kavram kargaşasına kurban olabilen bir konu.
Disleksi; kişinin normal ya da üstün zeka düzeyinde olmasına rağmen okuma, yazma, matematik ve dil becerilerinde problem yaşamasına sebep olan özel öğrenme bozukluğudur. Genel anlamda Özgül Öğrenme Güçlüğü olarak adlandırdığımız çatı altında ;
“Disleksi” okuma alanındaki güçlük, “Disgrafi” yazım alanındaki güçlük, “Diskalkuli” matematik alanındaki güçlük olarak tanımlanabilir.
Sistemin işleyişinde bir bozukluk olunca haliyle dikkat, öğrenme becerileri, motor beceriler gibi yan alanlar da etkilenebiliyor.
Özgül öğrenme güçlüğünün bazı belirtileri vardır. Bunları dönemsel olarak açıklayacak olursak; -okul
öncesi dönemde; *konuşmada gecikme, * sesleri, kelimeleri, harfleri hatırlamada güçlük, * okunuşu benzer olan kelimeleri karıştırma, zayıf hafıza, bazı aktivitelerde yavaş tepki verme ( harf kelime oyunları gibi) -ilköğretim döneminde; *kelimeleri, harfleri öğrenmede güçlük, harflerin ya da sayıların yönünü ters yazma, *kelimeleri tersten okuyup yazma, *yazı yazarken çok çabuk yorulma, *yönergeleri takip etmede güçlük, *organize olamama, *okula gitmede isteksizlik, *saat ve zamanla ilgili kavramları öğrenmede zorlanma, *sağ-sol ayrımı, *yer-yön kavramında güçlük yaşama, *top oynama, *ip atlama gibi beden koordinasyonu gerektiren oyunlarda zorlanma diye sıralayabiliriz.
Bu belirtiler kesinlik taşımamakla beraber ailenin ya da eğitimcinin bireyin geleceğini göz önünde bulundurarak şüpheci yaklaşmasında fayda var. Bir bireyin Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı alabilmesi için bir dizi teste girmesi gerekir. Durum fark edildiği an uzmana başvurmak gerekir. Ne kadar erken fark edilip çözüm odaklı çalışılırsa başarıya ulaşma yüzdesi o kadar yüksek olur.Ülkemizde Genellikle birey eğitim sistemine dahil olunca farkediliyor bu sorun. Eğitim sistemine dahil olmadan önce tanı alanların sayısı çok az. Son zamanlarda gözle görülür bir artış söz konusu Özgül Öğrenme Güçlüğünde. Sadece bu tanının çözümüne odaklı uzman ve merkez sayısında da artış var.
Disleksiyi hastalık olarak adlandırmak çocuklarımıza haksızlık etmek olur. Bildiğiniz üzere toplumumuzda bu tip bireylere karşı zaten bir ön yargı mevcut. Hastalık kelimesi ile adlandırılınca bireylere uygulanan tecrit oranı da artacaktır. Veli çocuğunun sınıfında farklı bir birey istemiyor. Çocuğunun öğrenmesine ket vuracağını düşünüyor. Farklılıklarla zenginleşeceğimizin, farklı olandan öğreneceklerimizin olduğunu unutuyorlar. Akademik beceri odaklı birey yetiştiriliyor, insan temelli değil… Ayrıca Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı alan bireylerin zekası normal ya da normal üstü oluyor. Bir çok tanınmış kişide bu tanı mevcut. Yani başarıya engel teşkil edebilecek bir konu değil. Kaldı ki tanı disleksi değil de bilişsel gerilik veya yaygın gelişimsel bozukluk da olabilirdi. Eğer Rehberlik Araştırma Merkezi Kaynaştırmaya hak görmüşse buraya kadar söylediklerim diğer engel grupları için de geçerli olurdu.
Geçmişte Ermeni okullarında özel eğitim üzerine sunumlar yaptınız. Ermeni okulları disleksi teşhisi konulan çocukları alıyor mu ve bünyelerinde gölge öğretmen barındırıyor mu? Okullarımız bu konuda ne gibi çalışmalar yapmakta?
Öncelikle biz bugüne kadar sadece Esayan Okulumuzda kaynaştırma sunumu yaptık.
Önce konuyu özele indirgemeden genel hatlarıyla anlatmak isterim. Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı alan birey kaynaştırma öğrencisi olmuş oluyor. Ermeni Okulları da kaynaştırma öğrencisi alıyordur ve almak da zorunda. Tanı aslında insanların korktuğu gibi bir kavram değil. Aslında çözümün anahtarı. Bireyin hayatını, öğrenmesini kolaylaştıracak bir unsur. Nice birey tanı alabilecek durumdayken fark edilmeden eğitim sisteminin dışına itiliyor. Bir çok örneği mevcut. Birey ilkokulu bitirecek, okuma- yazma öğrenememiş. Ortaokul öğrencilerinden hatta lise düzeyi bireylerde de tanısız öğrenciler mevcut.
Vurgulamak istediğim gibi tanı bir anahtar, kaçılacak bir kavram değil. Çünkü tanı olursa müfredat çocuğa göre dizayn ediliyor. Çocuğun, eğitimcinin, ailenin işi kolaylaşıyor. Tanısız bir çok öğrencide gözlemleyecek olursanız özgüven eksikliği vardır. Sebebi mücadele edemeyecekleri şekilde akademik sistemin içinde bulunmalarıdır.
Gölge öğretmen hususuna gelecek olursak, ülkemizde bu konu henüz yasalarla belirlenmiş durumda değil. Kurumların ve eğitimcilerin insiyatifinde bir durum. Gölge öğretmen tutulacak olursa da bunun maddi yükünü aile karşılıyor.
Şimdi sizin sorunuz olan Ermeni Lisesi konusuna geri dönecek olursak maalesef okullarımız farklı gelişen çocuklarımızı bünyelerinde bulundurmak ve çaba sarf etmek istemiyorlar. Gölge öğretmen disleksi için şart olmayan ama diğer farklı gelişen bireyler için hem öğretmenin hem çocuğun işini kolaylaştıracak bir mekanizmadır ama okullarımız gölge öğretmenle öğrenciyi almak da genelde istemiyor. İstisna okullarımız var elbette ve eminim çok başarılı kaynaştırma örnekleri de var. Ben genel temayülden bahsediyorum. Farklı gelişen öğrencinin kaynaştırma uygunluğunu belirleyen RAM dır ve okulların almıyorum deme lüksü olmamalıdır bana göre. Ama bu iş ekip çalışmasıyla yapılmalı çocuğun gittiği özel eğitim merkeziyle işbirliği kurulmalı ve birlikte takip edilmelidir sorunlar. Çocuğun ailesi bu konuda destek olmuyor ve okul yalnız bırakılıyorsa bu da tartışılması gereken başka bir konudur.
Değişen zaman ve gelişen çağa ayak uydurmak adına kurumlarda göze çarpan revizyonlar oluşmalıdır. Kurum yöneticileri, eğitimciler teorik bilgi ve uygulama açısından işbirliğine açık konumdadır. Dayanışma içerisinde olduğumuz, bilgi alışverişi yaptığımız kurum ve eğitimci sayısı her geçen dönem artış göstermektedir. Ermeni okullarının da bu değişimi gösteriyordur diye umut ediyorum.
Kendi okuluna kabul edilemeyen cemaatimin kaynaştırma çocukları devlet okullarına gitmek zorunda kalmıştır. Normal olanı al farklı gelişeni dışla ne olduğunu umursama kavramı cemaat ideolojimize ne kadar uyuyor bunu gerçekten sorguluyorum. Normal ve farklı kavramlarının da aslında ne kadar tartışmaya açık kavramlar olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
Disleksi raporuna sahip bir çocuğu normal okul kabul etmek zorunda mı? Bu tip durumlarda ailelerin ilk yapması gereken şey nedir?
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlar belirtilen kontenjan ölçülerinde kaynaştırma öğrencisi almak zorundadır. Biz her ne kadar zorunda desek de, yönetmeliklerle bu konunun çerçevesi çizilmiş de olsa ülkemizde hala daha olumsuz bir çok örnek görmek mevcut ne yazik ki. İstenmeyen tablolarla her zaman karşılaşabiliyoruz. Özellikle okulların açıldığı ilk ay bize onlarca aileden olumsuz haberler geliyor.
Aile ya da eğitimci bireyde özgül öğrenme güçlüğü ya da herhangi bir konuda gelişim konusunda bir farklılık sezinlerse, kurum rehberlik servisine ya da bir uzmana başvurmalıdırlar. Avutucu örnekler bulmak, görmezden gelmek, umursamamak sadece oyalanma oluyor. Çünkü geçen süre çocuğun geleceğinden çalmaktadır. Tanıyı geciktirmek sorunu çözmüyor. Aksine sorunun çözümünü karmaşıklaştırıyor ve çözüm süresini uzatıyor. Aileler ve eğitimciler “Erken Tanı” zemininde hareket ederlerse çözüm de birey için o denli erken olacaktır. Akranları ile oluşan farkı kapatmaları o denli kolay olacaktır. Bu tanıya sahip bireylerin bireysel eğitim de almaları gerekmektedir. Özgül Öğrenme Güçlüğü kendiliğinden geçebilecek bir durum değildir. Mutlaka uzmanlarla beraber hareket edilip, bireyin yaşantısında düzenlemeler yapılmalıdır, bireyin durumuna uygun stratejiler geliştirilmelidir. Aksi takdirde durumundan bi haber, özgüveni eksik, başarısızlık hissiyle yoğrulmuş, mutsuz bireyler yetiştirmiş oluruz.
Son söz olarak şunu söyleyebilirim ki cemaatin okullarından farklı gelişim gösteren bireylerine sahip çıkmak ve sadece akademik başarılı öğrencileri almaktansa akademiş başarısılığı olan bireyleri de topluma kazandırmak gibi bir misyon yüklenmek istedikleri taktirde başkanlığını yürüttüğüm Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneğimin tüm eğitimcileriyle okullarda farkındalık eğitimleri , BEP eğitimleri yapmaya hazırız. Kendi çocuğumu bu sebeplerle Ermeni Okulunda okutamayan biri olarak bu değişimi ve gelişimi görmek beni çok mutlu edecektir.. Eğitim her zaman akademik değildir bizim de o çocuklardan öğrenecek o kadar büyük hayat derslerimiz varki.. bizlerin yaptığı ayrımcılığı onlar yapmayarak ve herkesi eşit kabul ederek zaten en büyük hayat dersini onlar veriyor bize.
PARİN YAKUPYAN
ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı
Kaynak:
Parin Yakupyan -ABA Konferansı
VideolarÖzel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği (ÖÇED) Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan, 1. Uluslararası Uygulamalı Davranış Analizi Konferansı Türkiye Açılış Konuşması
Özel Eğitim Ülkemizde Çok Köklü Geçmişi Olan Bir Alan Değil
RöportajlarBireyler devlet desteği ile çok kısa süreler ile eğitim alabiliyor. Seans süreleri 45 dakikadan 40 dakikaya çekildi. Bu şartlarda özel gereksinimli bir bireyi akranları düzeyine ya da hayatı bağımsızca yaşayacağı düzeye eriştirmek cidden kolay olmuyor.
Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezun oldum. Uzun yıllar tekstil sektöründe finans ve muhasebe bölümlerinde yöneticilik yaptım. 2000 yılında doğan ikiz bebeklerim bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı ve anneliğin çok farklı ama bir o kadar da kutsal şeklini yaşattılar. Çocuklarımdan birine 2002 yılında otizm tanısı kondu. Şaşkınlık ve reddetme döneminden sonra yapılması gereken çok şeyin olduğunu fark ettim, tüm profesyonel ve sosyal yaşamımı yeniden gözden geçirdim. Çünkü çocuğumu bu hayata hazırlamalıydım.
Çocuğum tanıyı aldıktan 5 yıl sonra alandaki eksiklikleri gördüm, 2007 yılında oğlumun eğitimcisi ve eşim ile birlikte hem oğluma daha faydalı olmak, hem de tüm çocuklara daha iyi hizmet sunmak için özel eğitim alanına girdim. Halen açmış olduğumuz bu merkezde yöneticilik yapıyorum. Merkeze gelen ve görüştüğüm tüm ailelere en doğru bilgileri verebilmek için çeşitli eğitim, seminer ve kongrelere katıldım ve katılmaktayım. Çocuklara fayda sağlamak adına alandaki tüm gelişmeleri takip etmekteyim, etmekteyiz.2012 yılında Amerika’da yaşayan BCBA Nükte Altkulaç süperviyonuyla ABA Terapi Merkezini açtık. Bu merkezde yoğun aile ve çocuk danışmanlığı yapmaktayız.
Ayrıca 2014 ylında Özel Çocuklar Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’ni kurduk. Bu derneğinde Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyorum. Kısacası hayatının neredeyse hepsi özel eğitim olan biriyim.
Kendimden daha fazla bahsetmek istemem. Çünkü bahsedeceğimiz konular benden daha önemli. Söylediğimiz sözlerle anlattığımız konularla bir insanı daha bilinçlendirirsek bir insanın daha farkındalılığını arttırırsak bu çocuklarımıza fayda sağlayacaktır.
Özel eğitim alanında faaliyet gösteriyorsunuz. Bu alanda son dönemdeki gelişmelerden kısaca bahseder misiniz?
Özel eğitim ülkemizde en sık yönetmelik değiştirilen alanlardan bir tanesi. Durumu itibariyle suistimale açık bir alan ve denetim konusunda çeşitli adımlar atılmakta. Birkaç yıl önce rehabilitasyon sistemini damar tanıma sistemiyle denetlemeye karar verdiler. Bu sistemin alt yapısı oluşmadığı için ertelemeye karar verdiler. Sistem bir süre ertelendikten sonra 2018 Eylül ayı itibariyle Kamera Kayıt sistemi ile denetleme yoluna gidildi. Şu an artıları ve eksileri ile bu sistem sürüyor. Yıpratıcı olsa da sürüyor. Çok yakın bir zamanda büyük ihtimal yeni bir yönetmelik gelecek. Çocuklarımızın eğitimini nicel değil de nitel yönden denetleyecek bir sistem hayal ediyorum. Dünyanın hiçbiryerinde ve Türkiye’de çocuklarımızı kuruma girdi girmedi üzerinden değerlendiren başka bir sistem yok maalesef.
Özel eğitim ülkemizde çok köklü geçmişi olan bir alan değil maalesef. Devlet desteği ile çok kısa süreler ile bireyler eğitim almakta. Seans süreleri 45 dakikadan 40 dakikaya çekildi. Bu şartlarda özel gereksinimli bir bireyi akranları düzeyine ya da hayatı bağımsızca yaşayacağı düzeye eriştirmek cidden kolay olmuyor.
İnsanlar eskiye nazaran daha çok bilinçlendi. Bilgiye ulaşmak artık daha kolay. Materyal ve basılı ürün sayısında gözle görülür bir atış da söz konusu. Kendini geliştirmek isteyenler için alanda yapılan seminerler çoğaldı. Bunca gelişmeye rağmen insanların rehabilitasyon merkezlerine bakış açısını değiştirmek konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Hali hazırda ülkemizde faaliyet gösteren 2000 in üzerinde kurum var. Geçmişte bazı kurumların ya da insanların yaptıkları hatalar tüm alana mal ediliyor. Herkes bir kefeye konup yargısız infaza kurban veriliyor. Tabi bu durumda zarar gören yine çocuklarımız oluyor.
STK lar konusunda hala istediğimiz düzeye erişebilmiş değiliz. İnsanlar STK lara katılmaya çekiniyorlar. Katılım çok minimum düzeyde. Alanda birkaç insan ya da STK mücadele ediyor. Genel anlamda bakıldığında özel eğitim ve ya özel gereksinimli bireyler tüm toplumu ilgilendiriyor. Beraber yaşadığımız coğrafyada görmezden gelinecek bir konu değil. Ses ne kadar gür çıkarsa, birliktelik ne kadar kuvvetli olursa, ne kadar farklı fikir ve bakış açısı işin içine girerse, toplum ve kurumlar ne kadar koordineli hareket ederse çözüm o kadar kolay, gelecek o kadar umut vaadedecektir. Susarak veyahut görmezden gelerek bu sorumluluktan kurtulunmuş olunmuyor. İnsanlar taşın altına elini koymaktansa gözlerini ya da kulaklarını kapatmayı tercih ediyorlar.
Devlet kurumları nezdinde de güzel gelişmeler oluyor. Son yönetmelikle hayatımızdan “özürlü” ifadesi çıkarıldı örneğin. Ailelerimizi yaralayan bir kelimeydi. Bugün bakıldığında “Özel Gereksinimli Birey” ifadesi daha ön planda.
Okullarımızdaki destek eğitim odaları sayıları arttı. Şu an tam olarak işlevlerini maksimum verimle yerine getirmeseler de bu çocuklarımız adına güzel bir gelişme. Öğrenmeye açık eğitimci sayımızda artış var. Çocuklarımız için birşeyler yapmak isteyen fakat bilgi ve teknik konusunda eksikliği bulunan bir çok kişiden mesajlar alıyoruz ve onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Ayrıca birkaç gün önce ASBP nin çıkarmış olduğu ailelerimizin ciddi vakit kaybı yaşadığı Sağlık Raporları hususunda çıkarılan bir yönetmelik oldu. Umuyoruz ki yönetmelikte belirtildiği gibi ailelerimiz çok kısa sürede Sağlık Raporu işlemlerini halledebilsinler. Rapor hususundaki kurumlar arasındaki iletişimde üst seviyelere çıkmış olsun.
Özel Gereksinimli çocuğu olan ailelere kolaylıklar sağlanması gerekli. Önümüzdeki süreçte bu tarz kolaylıklar sağlayacak işler bekliyoruz. Ailelerin manevi yükü maddi yüklerinden daha fazla.
Özel eğitim yönetmeliğindeki düzenlemelerle birlikte özel eğitim alanı nasıl etkilendi? Bir anne ve bir yönetici olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özel eğitimden fayda gören birey ve ailesi gerçekten çok hassas oluyor. Çok çabuk kırılabiliyoruz. Hepimizde yılların vermiş olduğu bir yıpranmışlık var. Bir sistem hassas bir bireyi damar taratarak, kameradan giriş çıkışına göre değerlendirmemeli. Devlet teşvik verdiği özel okullarda bunu yapabiliyor mu? Hayır yapmıyor ama rehabilitasyon merkezine giden bir bireye ve aileye bunu yapıyor. Rencide ediyor. Bu alandan faydalanan bir çok aile bu tür kurumlara gelindiğinin bilinmesini istemiyor. Nedeni ise toplumsal bakış açısı. Çünkü toplum olarak farkındalığımız düşük yargılama ve eleştirmemiz yüksek. Ayrıca sistemi çocuğun geliş ve gidişine odaklarsanız seanslarda ne verildiğinin, bireyin hangi kazanımı kazandığının bir önemi kalmaz. Özel eğitimi kalitesizleştirmiş olursunuz. Biz bunu her fırsatta her platformda dile getirdik. Özel gereksinimli bir bireyin özel eğitime ulaşması bu kadar zorlaştırılmamalı. Ailelerimiz bu kadar yıpratılıp rencide edilmemeli, eğitim bu kadar basitleştirilmemeli diyorum. Bir anne olarak yıllardır faydalandığım bu sitemde on küsür yılda seans sayılarımız sadece 6 seanstan 8 seansa çıkarıldı. Dünya şu an özel eğitimde yoğun eğitim sistemini desteklerken ve uygularken ,bizim enerjimizi bu tür işlere harcamamız cidden düşündürücü. Denetlemek istedikten sonra bence rencide edici olmayan farklı yöntemler bulunabilir. Dünyada bu uygulamanın başka örneği yok.
Yönetmelik alanda bulunan herkesin motivasyonunu olumsuz yönde etkiledi diyebilirim. Yaptığınızın, ne kazandırdığınızın bir önemi yok, öyle görüldüğünü düşünüyorsunuz. Özel eğitim dört duvar bir masa bir sandalyeden ibaret değil ki, özel eğitim demek hayat demek. Bu kadar basite indirgenmemeli…
Bu alanda özel gereksinimli çocuklara daha faydalı hizmet verebilmek için neler önerirsiniz?
Herşey sevmekle başlar. Eğitimin mayası sevgi olmalı. Severek yapılmalı. Gönülden gelmeli. Sevmezseniz içselleştiremezsiniz. İçselleştiremezseniz empati yeteneğiniz olmaz. Ne hissettiklerini, nelere ihtiyaçları olduğunu göremezsiniz.
Gelişmeleri takip edip, çağa ayak uyduramazsanız zamanın gerisinde kalırsanız çocuklara ve ailelere fayda sağlayamazsınız. Bu alanda olan , bireyin hayatına dokunan herkes kendini geliştirmelidir öncelikle.
Sistemsel açıdan da denetlemenin rencide edilmeden yapılması gerekmektedir. Milli eğitim bünyesinde bulunan herkes özel eğitim ve özel gereksinimli bireyler konusunda bilinçlendirilmelidir. Yetersiz personel sayısı konusundaki açık giderilmelidir. Hizmetin kalitesi ve içeriğine önem verilmelidir.
Ailelerimizde gelecek kaygısı çok yüksek düzeydedir. Bu kaygıları giderecek adımlar atılmalıdır. Mesela bir bireye erken dönemde ne kadar yoğun eğitim verilirse o bireyi kazanmak o kadar kolay olur. Hayata adapte etmek o denli kolaylaşır. Bir birey hayatta öğrendiklerinin büyük bölümünü 0-6 yaş arasında kazanmaktadır. Feda edeceğimiz kaybedebileceğimiz bir zamanımız yok.
Şu an “Benden sonra çocuğuma ne olacak?” sorusunun bir cevabı yok ailelerimizde.
Ben de dahil “Ne olacaksa ikimize birden olsun” diyen ailelerimizin sayısı o kadar çok ki… Bu soruyla ya da durumla yaşamak, bu yaşanılanları anlamak bir günde hissedilebilecek bir şey değil. Yönetenlerin, kanun yazanların ve uygulayanların buna cevap oluşturması, ailelerin düşünce yapısını kilitleyen bu kördüğüm düşünceden, zihinlerini azad ettirmeleri gerekmektedir. Özel gereksinimli bir bireyi hayata hazırlarken dünya ile mücadele ediyorsunuz. Zihin ne kadar rahat olursa bireye o kadar çok faydanız dokunuyor. Bu da kanunlarla esnetilmeyecek şekilde garanti altına alınmalı.
Kanunları, yönetmelikleri çok iyi yazıyoruz, iş uygulamaya gelince kişilerin yorumuna açık kalıyor maddeler. Hala daha okul bulamayan , bulsa da kabul edilmeyen çocuklarımız. Orta öğretim kurumlarına gidebilen çocuklarımızın sayısı çok düşük. Yüksek öğretim kurumlarına gidebilen pek yok. Gidenler de mezun olduktan sonra evde maalesef. Bu sayıları arttırmamız lazım. Daha fazla hayata karıştırmamız lazım bireyleri. Üretime , çalışma alanlarına dahil etmeliyiz. Toplumsal bakış açımızı değiştirmeliyiz. Özel gereksinimli bireyler sadece yılın bir kaç günü anılmamalı, çünkü bu hayatı yılın 365 günü beraber yaşıyoruz ve paylaşıyoruz.
Genel olarak bakıldığında sık kullandığım bir cümleyle özetleyecek olursak “ Özel Eğitimde yolun daha başındayız”. Bu alandaki taşların yerine oturması için daha çok çabalamalı, daha çok çalışmalıyız.
Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği Başkanı
PARİN YAKUPYAN
Paylaşmayı Yeniden Keşfet – Parin Yakupyan
VideolarHerkes hayatında küçük bir mucizeyi hak eder. Belki bir ilham, belki de bir yeteneğin ortaya çıkartılması… ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan HP Türkiye için kamera karşısına çıktı.
Çocuk Gelişimi
VideolarÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı ve Otizmli Birey Annesi Parin Yakupyan Beykent TV Buğse Bilgin’in konuğu oldu. Otizm Spektrum Bozukluğu ve Çocuk Gelişimi hakkında bilgiler verdi.