Latest News
Everything thats going on at Enfold is collected here
Hey there! We are Enfold and we make really beautiful and amazing stuff.
This can be used to describe what you do, how you do it, & who you do it for.
O BENİM DE ÇOCUĞUM
Haberler, YazılarÖÇED Başkanı Parin Yakupyan Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği tarafından hazırlanan ve yayınlanan O Benim de Çocuğum dergisine konuk oldu.
OTİZM ÜZERİNE KISA BİR YAZI…
Her ne kadar bu aralar gündemimiz korona virüs olsa da, evlerimize kapanmış olsak da, kimimiz için hayatın öncelikli gerçekleri değişmiyor.
Evlerimizden selamlamak zorunda kaldığımız bahar ile birlikte “Nisan” ayı kapımızda. Nisan, otizm farkındalık ayı olduğundan bu mücadelede yer alanlar için ayrı bir anlam ve öneme sahip.
Korona ve otizm… Bugün dünya üzerinde otizm görülme sıklığı koronadan çok daha yaygın. Elbette ikisi kıyaslanabilir olgular değil. Yine de her nisan ayında dünyayı maviye boyamaya çalışsak da, yıllardır katlanarak artan otizmin hiçbir zaman bir virüs kadar ilgi çekmemiş olması bizler için çok acı.
Ben yaklaşık 18 yıldır otizm farkındalığı için mücadele ediyorum. Otizmle ilk tanışmamdan yaklaşık 5 yıl sonra, sistemde bir farklılık oluşturmak ve insanların yalnız olmadığını hissettirmek adına bir eğitim merkezi açtım. Alana farklı bir bakış açısı getirmek, kaliteli hizmeti daha erişilebilir üretmek içindi bu girişimim.
O günden beri kurumumuzda eğitime başlayacak aileler ile görüşmeleri şahsen yapmaya gayret ediyorum. Nice hayatlar gördüm, nice hayallere şahit oldum. Yanaklar göz yaşları ile ıslanırken, dertlere şahit olurken, karşıma gelen aileler hep arayış içindeydi.
Bu yazımda sizlere biraz bu arayıştan ve ailelerin otizmle tanışma hikayesinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle ilk tanıyı aldıktan sonra insanlar kendilerini bir süre boşlukta hissediyorlar. Bir şok yaşıyorlar. Hemen ardından bir inkar ve reddetme evresi geliyor. Tanıya inanmıyorlar. Doktor doktor gezmeler başlıyor. Aslında baştaki bu bocalama sürecinde çocuğun bir önce eğitime başlaması gereken zamandan harcanıyor. Gezilen doktorlardan hep aynı cevabı alan aileler sonunda eğitime başlamaya karar veriyorlar.
Bu aşamada “Hangi kuruma gitmeliyiz?” diye düşünüyorlar. Çoğumuz için fikirlerine büyük önem verdiğimiz bir aile büyüğü yerine geçen internette danışılıyor. Böylece eğitim kurumları listeleyen aileler sonra her birini ziyaret etmeye başlıyorlar. Bize yapılan ziyaretlerde en sık karşılaştığım arayış sorusu “Ne zaman?” oluyor. Ne zaman sonlanacak otizm? Umutla bir mühlet almayı bekliyor aileler.
Kimseyi gereksiz bir şekilde ümitlendirmenin anlamı olmadığını düşünüyorum ve bu şekilde konuşuyorum danışanlarla. Otizmden tanısal anlamda çıkanlar var ama çocuklarımızın çok azı bu duruma erişebiliyor. O yüzden öncelikle amacımız otizmi bitirmekten ziyade ailenin ve çocuğun yaşam kalitesini artırmak ve otizme rağmen bağımsız yaşam becerilerini kazandırmak olmalı. Bunun için de faydası bilimsel olarak kanıtlanmış tek ve etkin yöntem yoğun eğitim.
Oğluma otizm teşhisi konulduğunda, yani bundan neredeyse yirmi yıl önce ben bu gerçeğin bu kadar farkında değildim. Onun hamur gibi yoğrulabileceği en kıymetli yıllarında sadece bize tavsiye edilen kadar eğitim aldırdım. Şu an bildiklerimi o zaman bilseydim, oğlumun hayatında neler değişebilirdim diye sık sık düşünüyorum. Bu yüzden ailelere gücünüz yettiğince çocuğunuza özel eğitim aldırın, hiç olmazsa evde bu eğitimleri tekrarlamaya çalışın diyorum.
Bu sayede otizm tanısından çıkmak mümkün mü? Hayır. Çünkü her bireyin otizmden etkilenme biçimi aynı şekilde olmuyor. Her aile farklı bir kültürün ürünü ve her ailede yetişen çocuk da farklı bir dünya… Otizm geniş bir şemsiye ve biz adına “Otizm Spektrum Bozukluğu” diyoruz. Otizmden etkilenen bireyler de bu şemsiyenin altında bir damla. Otizm tanılı iki çocuk düşünün, aynı eğitimi alıyor olsun. Fakat biri diğerinden daha hızlı ilerleme kaydediyor. İşte bu noktada karamsarlığa kapılmak ve eğitimden vazgeçmek ailelerimizin yapabileceği en büyük hatalardan biri oluyor. Lütfen çocuklarımızı başka bireyler ile kıyaslayarak ona haksızlık etmeyelim.
Biz aileler bir an önce otizmden sıyrılmaya çalışırken, hedefimize ulaşmakta sabırsızlanırken etrafımız tuzaklarla dolu oluyor. Çok üzücüdür ki, başkalarının acılarını kazanca dönüştürmeye çalışanlar var. Mesele evlat olunca, umudun diri tutulmaya çalışıldığı yerlerde ailelerimiz suiistimal edilebiliyor. Umut tacirleri mucize çözümler sunuyor. Maddi ve manevi olarak aileler ciddi kayıplar yaşayabiliyorlar. Bu alanda bunca yıl bulunmuş biri olarak otizme mucize bir çözüm olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Otizmde en önemli husus güven aslında. Aileler güvendikleri bir kurumda eğitime başladıktan sonra, uzman desteği ile süreçlerini ilerletsinler ve bunun bir ekip işi olduğunu unutmasınlar. Bu ekibe çocuğun hayatına dokunan herkesin dahil edilmesi gerekir. Ailesiyle, okuldaki öğretmeniyle, ergoterapistiyle, okul öncecisiyle, çocuk gelişimcisiyle, psikoloğuyla, dil terapistiyle tam bir ekip işidir özel eğitim. Hiçbiri diğerinden üstün değildir. Sadece çocuğun ihtiyaçlarına göre farklı alanların önceliği olabilir. Bu ekip bir koro misali koordineli hareket etmelidir.
Benim bu çalışmalarda en önemli önceliklerimden biri her ailenin kendi korosunu oluşturması için destek vermek. Bir aileye, bir çocuğa daha fayda sağlayabilmeyi umut ederek 18 yıldır mücadele ediyorum. Nefesimin yettiği yere kadar da çocuklarımız ve ailelerimiz için mücadele etmeye devam edeceğim.
Sadece özel eğitimde değil, hayatın her alanında çocuklarımızın desteğe ihtiyacı var. Yaşadığımız en büyük sorun toplumun önyargısı. Toplumun farklılıklara gösterdiği anlayışsızlıklardan bizler de nasibimizi alıyoruz ve çocuklarımızın gelişiminde büyük sorunlar yaşıyoruz. Çocuklarımızı dışlayan; otobüs halkı, market kuyruğundaki sabırsız müşteri, okulda istemeyen öğretmen, çocuğunun sınıfında istemeyen veli, apartmanda sese tahammülü olmayan komşu; hepsi bu mücadelede işimizi çok zorlaştırıyor. İçe dönüş anlamına gelen otizm; sosyalleşme ile aşılacakken en büyük engellemeyi de toplum bireyleriyle yaşıyor olmamız inanın çok acı. Bir kurum yöneticisi, bir anne ve bir STK temsilcisi olarak söyleyebilirim ki, bunu aşmak için toplumdaki her bireyin bizim için yapabileceği bir şey var.
Yaşadığımız bu olağan üstü günlerin, birbirimizi daha iyi anlamak ve dayanışmamızı arttırmak için bir fırsat doğurabileceğine inanmak istiyorum. Nice umut dolu “Nisan”ları, baharları birlikte karşılayacağız, çocuklarımızın haklarının verilmiş olduğu, ailelerimizin kafalarında “Benden sonra ne olacak” sorusunun olmadığı…
O günlere kavuşana kadar eğitimle dolu, mücadele ile yoğrulmuş, umutla harmanlanmış “an”larınız bol olsun.
Sağlıcakla kalın…
SÖZCÜ GAZETESİ
HaberlerTürkiye Otizm Anneleri Topluluğu, Türkiye’de hem otizmli ailelerin hem de özel gereksinimli çocukların ailelerinin pandemi döneminde yaşadığı sıkıntıyı gözler önüne sermek için 17-20 Eylül tarihleri arasında internet üzerinden anket çalışması yaptı. Türkiye Otizm Anneleri Topluluğu tarafından gerçekleştirilen anket çalışmasına İzmir, Ankara, Erzurum ve Van gibi birçok ilden otizmli çocuğu bulunan 1084, özel gereksinimli çocuğu bulunan 99 olmak üzere toplam 1183 kişi katıldı.
Ankette yer alan “Yüz yüze eğitim başlasın mı?” sorusuna 84 kişi ‘Evet’ cevabı verirken, yüzde 16’sı ‘Hayır’ cevabı verdi. ‘Okullar açıldığında çocuğunuzu okula gönderecek misiniz?’ sorusuna ise yüzde 83’ü ‘Evet’, yüzde 17’si ise ‘Hayır’ cevabı verdi.
Yapılan anket çalışmasında otizmli ve özel gereksinimli çocukları bulunan ailelerin, gerekli tedbirler alınarak çocuklarının okula gitmesi talebi ortaya çıktı.
“EĞİTİM ÇOCUKLARIMIZ İÇİN HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR”
Türkiye genelinde gerçekleştirilen anket çalışmasının içinde olan 20 yaşında bir otizmli annesi olan Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan, SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada, eğitimin kendi çocukları için hayati önem taşıdığını ifade etti.
Yakupyan açıklamasında, “Otizmli ve engelli bireylerin aileleri çok zor durumda” cümlesiyle başlayan derneğin yönetim kurulu başkanı Parin Yakupyan, “Otizmli ve özel gereksinimli çocuklarımız ile aileleri pandemi sürecinden beri evdeler. Özel gereksinimli çocuklarımız için eğitim, diğer normal çocuklarımıza göre daha fazla hayati önem taşıyor. Pandemiden dolayı evde kalan özel gereksinimli çocuklarımızda aradaki makas her geçen gün artıyor. Kendi yaşıtlarındaki çocuklarla eşit mesafede olması ve hem de hayati becerilerin kazandırılması konusunda eğitim hem otizmli hem de özel gereksinimli çocuklarımız için çok önemli. Bu çocuklarımız evde bulundukları sürece ciddi kayıplara uğradılar. Davranış problemleri arttı. Ailelerimiz ise inanılmaz zor günler yaşıyorlar” ifadelerini kullandı.
“AİLELERİN HAYALLERİ YIKILDI”
Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un özel eğitim uygulama okullarının 21 Eylül’de açılacağına yönelik açıklamada bulunduğunu ancak 21 Eylül’de sadece özel eğitim uygulama okullarının 1’inci kademelerinin açıldığını ifade eden dernek başkanı Parin Yakupyan, ailelerin hayallerini yıkıldığını dile getirdi.
Kaynak: Sözcü Gazetesi
https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/aileler-otizmli-cocuklari-icin-yuz-yuze-egitim-istiyor/
VOA TÜRKÇE
HaberlerTürkiye’de otizm, dikkat eksikliği, özel öğrenme güçlüğü, zihinsel yetersizlik, görme yetersizliği gibi nedenlerle özel eğitime ihtiyacı olan öğrenciler, Corona virüsünün başladığı Mart ayından bu yana diğer öğrenciler gibi okullarından uzak kaldı.
SABAH GAZETESİ-OTİZMLİLER HAYATA KARIŞAMIYOR!
HaberlerÖzel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği tarafından gerçekleştirilen ‘Otizmli Bireylere Yönelik Ayrımcılığa Dair Ön Araştırması’nın sonuçları açıkladı. Otizmlilere hayata karışma hakkı tanınmıyor, dışlanıyorlar. Okullarda, parklarda, alışveriş merkezlerinde dahi istenmediklerini hissediyorlar.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü olarak kabul ediliyor. Otizmli bireyler, engellilere yönelik haklar kapsamında lehlerine pek çok kanuni hakka sahip. Fakat uygulamada bu hakların kullanımına dair sorunlar yaşıyorlar. Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği (ÖÇED) tarafından gerçekleştirilen 126 otizmli birey, 110 tipik gelişimli birey ebeveyninin katıldığı “Otizmli Bireylere Yönelik Ayrımcılığa Dair Ön Araştırması” otizmli bireylerin yaşadığı sorunlar hakkında çarpıcı sonuçlara yer veriyor.
Otizmli çocuğu bulunan ebeveynlerin yüzde 61’i çocuklarının okula kaydını yapmakta okul yöneticileri ile sorun yaşadığını belirtirken, yüzde 77’si de çocukları ile ilgili, ayrımcılığa ya da nefrete maruz kaldıklarını ifade ediyor. Otizmli birey ailelerinin yüzde 51’i ise en az bir kez apartmanda ya da mahallerinde kendilerine yönelik hakaret veya küçümseme gibi ifadeler kullanıldığını belirtiyor.
Konu ile ilgili konuşan ÖÇED başkanı Parin Yakupyan “Bir sohbette tipik gelişim gösteren çocuğu olan bir aileye çıkan sonuçlardan bahsettiğimizde bu devirde bu sonuçlara ihtimal vermekte zorlanıyor. Belki de bizim ajitasyon yaptığımıza dair bir bakış açısıyla dinliyor” dedi. “Aileler kendilerine tanınan hakları kullanamıyorlar.
Kullansalar da sorun yaşıyorlar. Sınıflarda istenmediklerine dair sözlere, hareketlere ve bakışlara maruz kalıyorlar. Bir düşünün en temel haklarımız olan barınma, eğitim ve sağlık alanında sürekli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Sürekli sorunlarla sınanan insanlar sizce kendilerine verilen hakları kullanmaya cesaret edebilirler mi?” diyen Yakupyan bugün çocuğu otizmli olduğu halde rapor almaktan kaçınan pek çok ailenin dışlanma korkusu duyduğunu kaydetti.
“Nice bireyin kendilerine sunulan pozitif hakları kullanamayarak akranlarından ne kadar geride kaldığını, bağımsız yaşam becerilerine ne kadar geç ulaştığını ya da dört duvara mahkûm olduğunu düşündünüz mü? Bu araştırmanın sonuçları benim dışarıdan baktığım veriler değil. Oturdukları apartmanın kapısına dayanılan, ‘Madem böyle bir çocuğunuz var, köye gidin. Dağ başında yaşayın’ sözlerini işiten kader arkadaşım ve dostlarım oldu ne yazık ki” dedi.
Araştırma sonuçları şöyle:
HÜRRİYET GAZETESİ-OTİZMLİLER HAKLARINDAN YARARLANABİLİYOR MU?
Haberler3 Aralık Dünya Engelliler Günü olarak kabul ediliyor. Otizmli bireylerin, engellilere yönelik haklar kapsamında pek çok kanuni hakkı var. Peki bu haklarından yeterince yararlandıklarını düşünüyorlar mı? Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’nin araştırması bu soruya yanıt veriyor.
Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği (ÖÇED) tarafından gerçekleştirilen 126 otizmli ile, 110 tipik gelişimli birey ebeveyninin katıldığı ‘Otizmli Bireylere Yönelik Ayrımcılığa Dair Ön Araştırması’ sonuçları açıklandı. Buna göre, otizmli çocuğu bulunan ebeveynlerin yüzde 61’i çocuklarının kaydını yaptığı okul yöneticileriyle sorun yaşıyor; yüzde 77’si de çocuklarıyla ilgili ayrımcılığa ya da nefrete maruz kaldığını söylüyor. Otizmli birey ailelerinin yüzde 51’i ise en az bir kez apartmanda ya da mahallerinde kendilerine yönelik hakaret veya küçümseme gibi ifadeler kullanıldığını belirtiyor.
ÖÇED başkanı Parin Yakupyan “Bir sohbette tipik gelişim gösteren çocuğu olan bir aileye çıkan sonuçlardan bahsettiğimizde bu devirde bu sonuçlara ihtimal vermekte zorlanıyor. Belki de bizim ajitasyon yaptığımıza dair bir bakış açısıyla dinliyor” dedi. “Aileler kendilerine tanınan hakları kullanamıyorlar. Kullansalar da sorun yaşıyorlar. Sınıflarda istenmediklerine dair sözlere, hareketlere ve bakışlara maruz kalıyorlar. Bir düşünün en temel haklarımız olan barınma, eğitim ve sağlık alanında sürekli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Sürekli sorunlarla sınanan insanlar sizce kendilerine verilen hakları kullanmaya cesaret edebilirler mi?” diyen Yakupyan bugün çocuğu otizmli olduğu halde rapor almaktan kaçınan pek çok ailenin dışlanma korkusu duyduğunu kaydetti.
“Nice bireyin kendilerine sunulan pozitif hakları kullanamayarak akranlarından ne kadar geride kaldığını, bağımsız yaşam becerilerine ne kadar geç ulaştığını ya da dört duvara mahkûm olduğunu düşündünüz mü? Bu araştırmanın sonuçları benim dışarıdan baktığım veriler değil. Oturdukları apartmanın kapısına dayanılan, ‘Madem böyle bir çocuğunuz var, köye gidin. Dağ başında yaşayın’ sözlerini işiten kader arkadaşım ve dostlarım oldu ne yazık ki” dedi.
Araştırma yer alan sonuçlar:
– Otizmli birey ailelerinin hastane, banka ya da postane gibi alanlarda kanuni olarak öncelik hakkı bulunmasına rağmen sadece yüzde 36’sı bu hakkı kullanabildiğini belirtiyor.
– Otizmli birey ailelerinin tipik gelişimli çocuğu olan ebeveynlere kıyasla, çocukların okula kaydında yaşadığı sorunların anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptandı. Otizmli çocuğu bulunan ebeveynlerin yüzde 61’i çocuklarının kaydını yaparken okul yöneticileriyle sorun yaşıyor.
– Tipik gelişimli çocuğu olanlar ile otizmli çocuğu olan ebeveynler, “Çocuğunuzla ilgili, ayrımcılığa ya da nefrete maruz kaldığınız bir olay yaşadınız mı?’ sorusuna kayda değer bir farkla yanıtladı. Tipik gelişen birey ebeveynlerinin yüzde 20’si böyle bir olay yaşadığını söylerken, otizmli birey ebeveynlerinde bu oran yüzde 77.
– Otizmli birey ailelerinin yüzde 51’i en az bir kez apartmanda ya da mahallerinde kendilerine ya da çocuklarına hakaret ya da küçümseme gibi ifadeler kullanıldığını belirtti.
– Otizmli birey ailelerinin yüzde 77’si en az bir kez çocuklarının park ya da alışveriş merkezi gibi herkese açık bir alanda istenmediğini düşünüyor.
– “Apartmanda ya da mahallenizde komşularınız sizden rahatsız olduğunu dile getirdiler mi?” sorusuna otizmli birey ebeveynlerinin yüzde 49’u komşularının onlardan rahatsızlık olduklarını belirttiğini söylüyor.
– “Sınıfta çocuğunuzun istenmediğini düşüneceğiniz bir olay yaşadınız mı?” sorusuna otizmli birey ebeveynlerinin yüzde 72’si yaşadıklarını belirtiyor.
– “Sosyal medya paylaşımlarınızda özel gereksinimli birey annesi olarak hiç olumsuz bir deneyim yaşadınız mı?” sorusuna otizmli birey ailelerinin yüzde 25’i evet dedi. Kıyaslandığında, tipik gelişimli çocuk ailelerinden beş kat daha fazla olumsuz deneyim yaşadıkları görülüyor.
DİSLEKSİ ÜZERİNE…
YazılarBu sayıda size, son yıllarda pek çok ailenin hayatını etkileyen disleksiden bahsetmeye çalışacağım.
ÖÇED Başkanı Parin Yakupyan yazdı.
Dünyada disleksiden etkilenen 700 milyon birey olduğu tahmin ediliyor. Disleksi, bireyin normal zeka düzeyinde olmasına rağmen dil, okuma, ve yazma becerilerinde sorunlar yaşamasına neden olan bir özel öğrenme güçlüğüdür. En yaygın görülen türü beynin sol beyin kabuğunun tarafında görülen işlevsel bozukluktur. Disleksi ile mücadele edilmezse ileride daha büyük psikolojik problemlerle karşılaşılabiliyor. Disleksinin nedenine dair en büyük kanı ise genetik ve çevresel faktörlerin neden olduğudur.
Disleksi belirtilerini önceden verse de, genellikle okul çağında fark ediliyor. Okumadaki güçlüğe disleksi, yazmadaki güçlüğe disgrafi, matematik alanında yaşanan güçlüğe diskalkuli deniyor. Bunlar ayrı ayrı görülebileceği gibi, bir arada görülebildiği durumlar da var. Disleksinin belirtileri genel olarak:
Bir bireyin disleksi tanısı alması hiçbir zaman dünyanın sonu değildir. Genellikle aileler toplumsal baskı sebebiyle tanı almaktan her zaman çekiniyorlar. Bu süre zarfında da çocuk ya hiçbir destek almadan ya da yanlış ellerde zamanından kaybederek yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Tanısız ve özel eğitimsiz geçen süre çocuğa olumlu katkılardan çok, olumsuz özellikler ve davranışlar yüklüyor.
Dersi anlamadığı için derslere olan ilgisi azalıyor. Bu süreçte genellikle sınıfta yaramaz öğrenci olarak nitelendiriliyor. Ayrıca okuma ve yazmada yaşadığı güçlükten ötürü sınıfta akranları arasında alay konusu olabiliyor. Bu durum bireyde özgüven eksikliğine yol açıyor. Derslerde oluşan yetersizliklerini bastırmak, gizlemek adına davranış problemlerini perde olarak kullanabiliyor. Bu da çocuğun yanlış anlamlandırılmasına neden oluyor.
Bu süreçte aile ise genellikle çocuğa baskı kuruyor. Olumsuz pekiştireçlerle çocuğun özgüveni daha çok zedeleniyor. Aile içi baskıdan bunalan çocuk, yanlış arkadaş seçimleri ve davranışlara yönelebiliyor.
Aslında toplumsal olarak en büyük sorunumuz tanılama sürecinden kaçınmamız. Bir bireyin tanısı olması onun “Ahmet, Ali, Ayşe, Asuman, Can, Buse” olduğu ve asıl önemlisi evladınız olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
Birilerin bir şeyler demesinden ziyade oluşan durumla bilinçli mücadele etmediğiniz takdirde problemlerin büyüyeceğini ve çözümünün zorlaşacağını unutmayın. O zaman da problemlerle elalem değil yine ebeveynleri olarak siz mücadele edeceksiniz. Sorunun daha kolay ve daha mücadele edilebilir kısmında fark etmek varken, sorunun çözümüne daha az enerji ile varmak varken, sorunları büyütmenin ve çözümsüzlüğe itmenin kimseye bir faydası olmayacaktır.
Değerlendirme esnasında tanıştığım; özgüveni yerle bir olmuş, davranış problemleri yaşayan olmuş nice çocuk gördüm. Hepsinin feda edilişi hep aynı senaryo üzerine kuruluydu, “ne derler”, “tanı geleceğini etkiler”… Görmezden gelince sorunlar çözülmüyor aksine büyüyor. Ne der, dediğiniz elalem bu çocuğun neyi var diyor. O yüzden sizler kişilerin ne dediğinden ziyade uzmanların size ne dediğini önemseyin. Gördüğünüz sorunların çözümlerini arayın. Tanı son değil, çözüm yolunun başlangıcıdır.
“Bilinçli mücadele etmediğiniz takdirde problemlerin büyüyeceğini ve çözümünün zorlaşacağını unutmayın. O zaman da problemlerle elalem değil yine ebeveynleri olarak siz mücadele edeceksiniz.”
Disleksi ile Mücadele
Peki, disleksi ile nasıl mücadele edilir? Bu kısımdan biraz bahsedelim. Erken tanının önemi burada da en önemli faktörlerden biridir. Erken tanı ve bireye uygun eğitim tekniklerinin belirlenmesi, uygun öğrenme stratejilerinin belirlenmesi kilit noktadır. Ayrıca bireyin eğitimi ve gelişimi ile ilgili olan herkesin koordineli olarak hareket etmesi gerekir. Özgüvenini destekleyici etkinler yapmak, gerektiği takdirde psikolojik destek almak da önemlidir.
Ebeveynlerin ön yargılarını bir kenara bırakması gerekir. Mutsuz ve başarısız bir çocuk yetiştirmek mi, yoksa ne ile mücadele ettiği bilen, kendi ile barışık, mutlu bir birey mi yetiştirmek daha önemli? Geleceği ile ilgili tercihleri sizin elinizde olan çocuğunuz için hangisine karar vereceksiniz? Elalemin ne dediğine mi, çocuğunuzun uygun şartlar altında gelişmesine ve ilerlemesine mi? Kişilerden ziyade sizin vereceğiniz kararlar önemli, lütfen bunu unutmayın. Hayatı boyunca yanında sizler olacaksınız, başkaları değil…
Disleksi bir öcü değil, mücadele edilemeyecek bir durum ise hiç değil. Disleksi tanısı olup da başarılı olan nice kişi var. Einstein, Edison, Mozart, Tom Cruise, Sylvester Stallone, Picasso bunlardan bazıları. Disleksi başarıya engel değil. Başarıya engel olan önyargılarımız.
Disleksili birey sayısı azımsanmayacak kadar yüksek ve bununla mücadele eden ailelerimizin sayısı günden güne artıyor. Bu ailelerimizin yaşadıkları zorluklar ve mücadeleleri kendi içinde değerlendirmek gerekiyor. Zaman zaman kulak misafiri olduğum “onların da çektiği sorun mu?” gibi cümlelerin, yapılan kıyasların gerçekten ne kadar uzak olduğunu belirtmek isterim. Her tanı ve beraberinde getirdikleri kendi içinde değerlendirilmelidir, küçümsenmemelidir. Aksi takdirde hem kendimizi mutsuzluğa sevk ederiz hem de karşımızdaki insanları kırmış oluruz. Aslında aynı yolun farklı noktalarında aynı amaçla yola çıkmış yolcularız.
Her konuda farkındalılığınız bol olduğu, sağlıklı yarınlarda, farklı yazı konularında buluşabilmek dileğiyle…