Latest News
Everything thats going on at Enfold is collected here
Hey there! We are Enfold and we make really beautiful and amazing stuff.
This can be used to describe what you do, how you do it, & who you do it for.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUK VE KARDEŞ PSİKOLOJİSİ
YazılarBirden çok çocuğunuz olduğunda, anne baba olarak her birine eşit şartlar, ilgi ve sevgi göstermek kolay değil. Özel gereksinimli bir çocuk sahibi olduğunuzda, kardeşler arasındaki bu denge daha da zor olabiliyor. Parin Yakupyan, iki ucu bir terazi gibi hassas olan ilişkide kardeş psikolojisini yazdı.
Kardeş… Beş harf, iki hece… Kısa bir kelime. Fakat çok derin, çok geniş bir anlam yüklü olan bir kavram.
İlk arkadaşımız, en yakınımız, kan bağımız, dert ortağımız, hayal ve hayat ortağımız, model aldığımız, yeri geldiğinde taklit ettiğimiz, kıskandığımız, rakip olarak gördüğümüz, göremeyince gözümüzün gönlümüzün aradığı… “Kardeş” ağızdan çıkınca bile yüreği ısıtan, yüzü gülümseten bir kelime…
Bu yazımda özel gereksinimli bireyler açısından “kardeş” kavramını aktarmaya çalışacağım sizlere. Bir anne gözünden, özel gereksinimli bir çocuğa sahip olan bir annenin bakış açısıyla kendi hayatımdan kısa kısa anlatmaya çalışacağım. Aslında yazının çıkış noktası “otizm kardeşliği” olacaktı fakat biraz düşününce kardeşliğin tanılara bağlı olmayacağına karar verdim. Sadece aileler olarak benzer sorunları farklı şekillerde yaşıyoruz.
Normal şartlar altında ilk çocukta ebeveynliğin çıraklık evresi olur. İkinci çocukta tecrübeleriniz artar. Kardeşler arasındaki ilişkileri yönetmekte uzmanlaşmaya başlarsınız. Tarafları dengede tutmaya çalışırsınız. Benim anneliğe başlangıcım pek standart şartlarda olmadı. İkiz annesi olarak çıraklığa başladım ve iki yaşına geldiklerinde Garen’e yaygın gelişimsel bozukluk teşhisi kondu. Üstelik ikizine göre 18. aya kadar önde giden Garen’di! Tam bir sapma söz konusuydu bizim hikâyede…
Annelik yolunda emekleme dönemi sayılabilecek ilk yıllarda bu tür bir başlangıç zor olabiliyor. Çünkü bir çocuğunuzu hayata dahil etmeye tüm gücünüzle yoğunlaşmışken, diğer çocuğunuzu hayattan, sizden koparmamanız gerekiyor. Cidden dengede tutulması çok zor olan bir terazi bu. İkisine de vakit ayırmanız gerekiyor. Sonuçta çocuk bu, düşünce yapısı biz yetişkinlerden farklı olabiliyor. Çok hassas ve kırılgan olduğu dönemler. Yaşamın temelini attığı yıllarda, her çocuğun en doğal isteği; anne ve babasıyla olabildiğince çok vakit geçirmek. Mesela ben Garen’i eğitime götürdüğümde, Sayat derslere girebilmek ve dikkat çekmek için bayılma numarası bile yaptı! Büyüdüğünde bana “Sen Garen’le gezmeye gittin, beni anneanneme bıraktın” diyerek de suçladı. Siz ne kadar “Ayrım yapmıyorum, ikisinin arasında fark yok” deseniz de, bu davranış şekliyle çabalasanız da, çocukların fark görebilecekleri, alınganlık gösterebilecekleri noktalar olabiliyor. Aileye yeni bir birey geldiğinde çocukların zihninde hemen “kardeş” kavramı oluşuyor. Temkinli yaklaşıyor. Çocuk, ebeveynlerinin yeni gelen bireye karşı olan davranışlarını sürekli olarak kontrol altında tutuyor ve edindiği ve gözlemlediği bilgiler ışığında kardeşine karşı bir davranış şekli geliştiriyor. Ya kabulleniyor ya da reddediyor.
Çocuklar bizlerden gelen uyaranlar neticesinde kardeşlik ilişkilerini oluşturuyor. Sizleri uyanık olduğu her vakitte izleyen bir çift göz olduğunu unutmayın. Kıskandığını gösteren çocuk bana göre her zaman ehven-i şer’dir. Zira bu kıskançlığı içten içe yaşadığında, ileriki dönemlerde karşınıza hiç çözemeyeceğiniz kişilik düğümleri, travmalar çıkabilir. Dolayısıyla aileler sevgi anlamında gerçekten hiçbir şekilde çocuklarını ayırmasa da, davranış ve zaman açısından da ayırmamalı, “Sen büyüksün, o otizmli, onun ihtiyacı var” demeden kardeşe de ilgiyi eşit vermek zorundadır.
Özel gereksinimli çocuğa sahip olan ailelerde sık görülen bir davranış şekli de normal gelişime sahip olan kardeş ya da kardeşlerden “büyümüşlük” beklentisidir. En sık yaptığımız hatalar;
O DA ÇOCUK, O DA İLGİYE MUHTAÇ
Her ne kadar dikkat ediyoruz desek de biz aileler olarak fark etmeden bunu yapıyoruz. “Sen ablasın” “Sen abisin” “O bilmiyor” diyoruz. Fark etmeden çocuğun bilinçaltına mesajlar yolluyoruz. Aslında kardeş model demek, avantaj demek, ona adım atmasını öğretebilecek, ona hayat yolunda kanat çırpmayı öğretebilecek en yakın örnek demek… Oyun arkadaşlığı için biçilmiş kaftan. Bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız davranışlardan ötürü aksi durumlar yaşanabiliyor. Kardeşlik kavramı yerini rakiplik kavramına bırakabiliyor. Normal gelişime sahip çocuğumuzun ruhunda ve zihninde derin çatlaklar oluşturabiliyoruz. Bir yerleri onarmaya çalışırken öbür tarafta bozulmalar olabiliyor. Önemli olan süreci en zararsız biçimde atlatmak. Normal bir gelişime sahip olsa da onun da çocuk olduğunu unutmamalıyız. Onun da ilgiye aç, onun da sevilmeye en ihtiyaç duyduğu dönemde olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Normal gelişime sahip çocuğu erken yaşta büyütmek, geleceği açısından felaket olabilir.
Yukarıda belirttiğim hususlar neticesinde özel gereksinimli ailelere naçizane birkaç tavsiyem olacak;
– Hayatınızda “Tecrübe her zaman yaşanılarak kazanılır” diye bir kural olmamalı, başkalarının yaşantılarından da kendinize örnekler alabilirsiniz.
– Yaş aralıkları ve düzeyleri farklı olsa da “çocuk” oldukları gerçeğini unutmayın
– Çocukların her zaman sizin ilginize ve sevginize ihtiyacı olduğunu unutmayın. Bunu onlardan esirgemeyin. Sevginin kaynağını başka yerde aramalarına mani olun.
– Kıskançlık zemini hazırlayacak davranışlardan uzak durun, çocuklarınızın hayatında bulunan diğer kişilerden de bu hususa uymaları konusunda destek isteyin. Kardeşler arasında bu sebepten problem oluşmasına izin vermeyin.
– Ailece yapacağınız etkinliklerin yanı sıra normal gelişime sahip çocuğunuzla da “ona özel” zaman dilimleri oluşturun.
– Kardeşlerin birlikte yapabilecekleri aktivitelere zemin hazırlayın.
– Kıyastan kesinlikle kaçının. Kardeşler arasında veyahut bir başkası ile kesinlikle kıyaslamayın.
– Her birine özel olduklarını hissettirin.
– Çocukların gelecekte ebeveynleri başta olmak üzere aile bireylerini model alacaklarını unutmayın. Gelecekteki ilişki temellerini bugün attığınızı aklınızdan çıkarmayın.
– Gerektiğinde onlar için de profesyonel destek almaktan çekinmeyin.
Özel gereksinimli çocuk kardeşleri; zor bir sürece dahil olan kişiler olmuş olabilir. Her birimiz bulunduğumuz şartlar içinde çocuklarımızı geleceğe hazırlama gayretindeyiz. Gelecekte birbirlerinin destekçisi, koruyucusu, dertdaşı, yoldaşı olan “kardeşlik” bilinciyle yetişen, bunu özümseyen bireyler yetiştirmek aslında bizim elimizde. Hatalarımızı gözden geçirip, zamanın bizleri ve ailemizi savurmasına izin vermeden geleceğe yürümeliyiz.
OTİZMLİ BİREYLERİN ERGENLİK SORUNLARI
YazılarOtizmli bireylerin tartışılmayan sorunları neler? Ergenlik dönemi ve liseden mezun olan otizmli bireylerin düştüğü boşluğu ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan yazdı.
Parin YAKUPYAN ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı
Otizmli Genç Annesi – [email protected]
Otizm tanısı ile karşılaştığınızda genellikle yavrunuz küçük yaşlardadır. Amacınız bir an önce onu otizmin getirdiği olumsuzluklardan sıyırmak ve akranları düzeyine sosyal, bilişsel, davranışsal gibi yönlerden yetiştirmektir. Çünkü otizmli bireyler de gelişimsel açıdan tıpkı akranları gibi aynı gelişim basamaklarını izlemektedir. Zamansal ve davranışsal olarak farklı gözükse de…
Ailelerimizin çoğunun hayatının her anı otizmle ve otizmi kabul mücadelesi içinde geçtiği için, anlık mücadelelerden geleceği planlamaya pek vakit kalmaz, aklından “Benden sonra ne olacak?” sorusu çıkmasa da… Aslında yavrumuz küçükken bu kadar uzun hedefler için kafa yormak bence yorucu da olabilir. Hedeflerimiz daha kısa vadeleri kapsar genelde. Gerçekten de anlık mücadeleler ebeveynlerin enerjisini ve zamanını o kadar çok sömürüyor ki, zaman yaklaşmadıkça gerçekleşebilecek problemlere çözüm arayışına giremiyor insan. Bir ebeveynin neredeyse girdiği her ortamda otizmi anlattığını, evladını anlattığını, kabul ettirmeye çalıştığını düşünün…
Son dönemler “otizm” kelimesini sıklıkla duyduğumuz dönemler. Kabul etmeliyiz ki “otizm” kelimesini toplumsal mecrada sık duyuyoruz artık. Yine de yeterli değil çünkü hala grip misali hastalık gözüyle bakanlar var, yeterli değil çünkü hala otizmli bireylerin ya da ailelerinin karşılaştığı olumsuz sayısız örnekler var, yeterli değil çünkü otizmi tanımayan otizm tanılı bireyi istemeyen sayısız insan var…
“Otizm tanılı bireyin gelişim basamakları farklı işlese de biyolojik saati akranları gibi işliyor.”
Ömür mücadele ile geçerken, insan zamanın nasıl akıp gittiğini fark edemiyor, otizm tanılı bireyin gelişim basamakları farklı işlese de biyolojik saati akranları gibi işliyor. Avuçlarınızdaki küçük yavrunuz bir bakıyorsunuz ergenlik döneminin basamaklarına adım atmış oluyor. Yüzünde sivilceler belirmeye başlıyor, sesi ve davranışları değişmeye başlıyor. Vücudunda değişiklikler oluyor ama yavrunuz bunu anlamıyor ya da anlamlandıramıyor. Neredeyse tüm ailelerimizin gözünde büyüyen bu döneme hazır olmadan “Hoş geldin” diyoruz.
Ülkemizde “cinsellik” konusu zaten başlı başına bir tabu iken, ergenlik konusu son yıllarda sıkça duyduğumuz ve insanlara “problemli” bir dönem olarak lanse ettirilirken, bir de işin içine otizmi koyup birleştirdiğinizde hak verirsiniz ki çok bilinmeyenli bir denklem olarak ailelerimizin karşısına çıkıyor. Konuşulması dillendirilmesi toplum nezdinde “ayıp” olan bu konunun ve konu içeriğinin aktarılması da zor oluyor. Normal gelişime sahip bireylerin çoğu bu süreci doğal yollardan, etkileşimle ya da kendilerince öğreniyorlar. Fakat otizm tanılı bireyin maalesef böyle bir şansı da bulunmuyor. Burada en büyük vazife aileye düşüyor.
Otizmli bireylerde ergenlik süreci bireyin düzeyine bağlı olarak model olma, video yoluyla öğretim, soru-cevap, anlatım gibi şekillerde öğretilebilir. Başta da belirttiğim gibi söz konusu cinsellik olunca insanlarımızın zihninde bir duvar oluşuyor. Öğretim konusuna gelince herkes topu birbirine atıyor.
Otizmli bireyin bu süreci yardımsız atlatması genellikle mümkün olmuyor. Aksi takdirde bireyde kalıcı davranış problemleri kalabilir. Yerleşen bu olumsuz davranışları bireyin hayatından silmek uzun zaman alabilmektedir.
Cinsellik ve ergenlik sürecinde bir ekip çalışması yapmak gerekmektedir. Uzman desteği (bireyin eğitimcisi ya da konuda bilgili bir uzman) ve ailenin işin içinde olması gerekir. Bireyin cinsiyetine uygun olarak modeli annesi ya da babası olmalıdır. Otizmli bireylerde cinsellik eğitimi aslında küçük yaşlarda cinsiyet eğitimi ile başlamalıdır ve hayatının ilerleyen dönemlerine kadar bu eğitim devam etmelidir. Otizmli bireyler tacize karşı savunmasız oldukları için ebeveynlerin bu görevi üstlenmesi de gerekmektedir. Uzman desteği ile alacakları bilgileri uygulayan kişilerin anne ve baba olması önemli bir noktadır. Aksi takdirde olumsuz durumlar ortaya çıkabilir.
Ergenlikte karşılaştıkları sorunları basamaklarsak eğer,
Ülkemizin her yanındaki aileler ve bireyler uzman ve olanaklar konusunda aynı erişilebilirliğe sahip değillerdir. Toplumsal olarak hala farklı olanı dalga konusu yapabilmekteyiz ne yazık ki… Zaman su gibi akıyor demiştik. Zaman su gibi akıyor ve çocuklarımız eğitim basamaklarını binbir zorlukla aşıyor.
Ülkemizde otizmli bireylerin zorunlu eğitim sürecini tamamlamaları başlı başına bir mücadele ürünüdür. Bunu yapılan araştırmalara bakarak da anlayabiliriz. Azınlığında azınlığı diyebileceğimiz bir kitle lise eğitimini tamamlamaktadır. Eğitim süreci aileler ve bireyler açısından çok çetin ve zorludur. Birçok aile yolun başında pes etmektedir maalesef. Aile savaşçı ruha sahipse, aile bilinçliyse, aile pes etmezse, aile gerekli eğitim ve psikolojik desteği alabilirse, çocuğun düzeyi kaynaştırmayı liseye kadar götürebilecek noktada ise ve tabii şansı yaver gidip doğru insanlarla karşılaşırsa lise son noktasına gelinebilmektedir. Sayısal olarak çok düşük olan bu kitlenin tahmin edersiniz sonrası için de yapabileceklerinin kısıtlılığını… Ve gerçekten lise dönemi bitince bir boşluk ailelerimizi ve çocuklarımızı beklemektedir. Ülkemizde her ne kadar kanunlarla haklar korunmuş gibi gözükse de tüm yük ve gayret ailelerin omuzlarındadır. Mücadeleniz kadar basamak çıkmaktasınız.
Lise sonrası üniversite hakkı olsa bile akran düzeyinde bir sınav olduğu için bu basamağı aşan birey sayısı da düşmektedir. Aslında eğitim hayatındaki en büyük haksızlık liseyi kaynaştırma programı ve BEP ile bitirebilen bir otizmli için bu desteğin üniversite düzeyinde devam etmemesidir. Üniversite sınavlarında bireylerimize bir puan veya kontenjan desteği yoktur. Ve sonuç olarak; lise bitirme yaş düzeyindeki tüm otizmliler mecburen ailelerinin yanında hayatlarının devam eden bir bölümünü tamamlamaktadırlar.
Çünkü;
İş ve meslek atölyelerimiz yetersizdir.
Bu bilgiler ışığında bakıldığında oluşan tabloda tüm yükün ailelerin omuzlarına bırakıldığını görebiliriz. Dünün küçüğü bugünün büyüğü olacaktır. Otizm günden güne büyüyen bir sayıyla kapımıza dayanmaktadır. Devletin planlama mekanizmasının çok iyi işlemesi gerekmektedir.
“İmkanı olmayanlar ne yapacak? Dört duvar arasına mahkum mu olacak? Bu toplumsal bakış açısı ile sizce ailelerin işi kolay mı?“
Ailenin bu zorlu mücadeleden çıkması her zaman mümkün olmamaktadır. Yetişkinliğe doğru ilerleyen bir otizmli bireyi imkanlarınız doğrultusunda yönlendirebilirsiniz belki. İmkanı olmayanlar ne yapacak? Dört duvar arasına mahkum mu olacak? Bu toplumsal bakış açısı ile sizce ailelerin işi kolay mı? Bu konuya öncelikle toplumsal bir mesele olarak bakmak lazım. İnsanların bakış açısını değiştirerek konuya el atmaları gerekir. Zaten mücadele ettiğiniz bir kavram var “otizm” bir de işin içine insanlar girince iş çok daha zorlaşıyor. Toplum neredeyse hala daha kendinden farklı olanı bir eğlence konusu olarak görebiliyor. Denetimsiz şekilde otizmli bir bireyin bir iş yerine çalışan olarak verildiğini düşünsenize. Ne büyük tahribat olacaktır o bireyin yaşamında.
Bireylerin sorunlarını çözmek hepimizin ellerinde.
Gelecekleri ile ilgili o kara deliği kapatmak hepimizin ellerinde.
Ailelerin kaygılarını gidermek hepimizin ellerinde.
Yeter ki toplumu oluşturan her fert “Ben ne yapabilirim?” diye kendini sorgulamaya başlasın…
İnsanlar bu soruyu sormaya başladıkça ve adım attıkça ailelerimizin zihnindeki “Benden sonra ne olacak?” sorusu da aynı oranda silinmeye başlayacaktır.
ÖZEL BİR GENÇ İLE TANIŞMAYA HAZIR MISINIZ?
RöportajlarSizi Mehmet Furkan Akgün ile tanıştırmak istiyoruz. Furkan devlet memuru olarak çalışıyor ve ailesiyle yaşıyor. Görünürde sıradan bir hayatı var. Ama aslında o çok özel bir genç. Otizmli birey olan Furkan hayatını, yaşadıklarını ve iç dünyasını ÖÇED okurları için anlattı.
Otizmli olduğunu ilk ne zaman öğrendin Furkan? Tanıdan ne zaman haberin oldu?
Ben on birinci sınıfta öğrendim.
Sana kim söyledi?
Annem söyledi.
Ne hissettin otizmli olduğunu öğrenince?
Biraz yıkıldım. Biraz da bekliyor gibiydim sanki böyle bir şeyi. Annem beni yavaş yavaş alıştırıyordu. Çünkü sürekli otizme dair şeyler paylaşıyordu. Annem otizmle ilgili, özel çocuklarla ilgili sürekli paylaşımlar yapardı. Otizmli çocukları bana anlatır, otizmli birini gördü mü çok ağlardı. Beni meğerse hazırlamış o sürece.
Nasıl bir çocuktun? Arkadaşların var mıydı?
İlkokul birde ben çok eziliyordum. İkiden beşe kadar bu sefer ben çok kavgacı bir çocuk oldum. İlkokul öğretmenim vardı, insanlar ilkokul öğretmenini unutmaz derler, (babasına dönüyor) durumumu biliyor muydu o benim?
Baba: Biliyordu.
Beni polisle tehdit ettiği günü biliyorum. Bir arkadaşımla kavga etmiştim. Benim yanımda ona, “Bunu dedi karakola şikayet ediyorsun,” demişti. Bu beni çok etkiledi. Orta okulda çok iyi geçmedi. Arkadaşlarımla aram da güllük gülistanlık değildi.
Çoğu otizmli bireyde mecaz kavramı yok. Ama sen konuşurken kullanıyorsun.
Bende de eskiden yoktu.
Şimdi var mı? Zamanla gelişebiliyor mu?
Gelişebiliyor. Mesela ben küçükken masaya oturun diyorlardı ama sandalyeye oturuyorduk. Diyordum ki, bunda bir şey var. Zamanla bunları anlamaya başladım.
Hatırladığın takıntıların var mı?
Her yaptığım takıntı değil diye düşünüyorum. Normal insanların da çok takıntısı var. Takıntı mı bilmem ama dil öğrenmeye merakım var. Elime bir Hırvat parası geçmişti. Anneannem vermişti, Hırvatça öğrenmeye merak sardım ben de.
Kardeşin de bir ara otizm skalasındaymış. Sen kardeşinin durumunu nasıl görüyorsun?
Gayet iyi görüyorum.
Kardeşin yaramazlık yaptığı zaman otizmden yaptığını düşünüyor musun?
Kardeşim yaramaz değil. Bebekken yaramazdı. Her bebek bibi yaramazlık yapıyordu. Hatta otizm olduğu zaman annemle biz onun yaramazlık yapmasını istiyorduk ki diğer çocuklar gibi olsun. Anneme bir gün şaka yapmıştı. Kardeşim bir şey alacağım dedi, almadı. Sonra şaka yaptım dedi. Annem çok sevinmişti.
Sınıfta ya da mahallede arkadaşın var mıydı?
Mahallede vardı.
Beraber neler yapmaktan hoşlanırdınız?
Aslında pek bir şey yapamazdık. Ben epey yaramazdım. İlgi alanlarım farklıydı. Ben bilgisayar çok oynardım. Okulda başarılı mıydın? Değildim. İki de filan başarılıydım da… Sonrasında çok başarılı değildim.
İlkokul öğretmeninin tavrı yüzünden mi oldu acaba? Çünkü sen okumayı çok erken sökmüşsün kendi başına.
Gerek o, gerekse tembellik.
Ne kadar dürüstsün. Herkes bir bahane bulur ama tembelliğinden söz etmez. Kendini çok iyi ifade ediyorsun. Neden atipik otizmli olduğunu düşünüyorsun?
Annem öyle diyordu, babam öyle diyordu, bana konan teşhis öyleydi. Ben teşhisçilerin yalancısıyım.
İlaç kullanıyor musun?
Kullanıyorum.
PARİN YAKUPYAN SORUYOR…
Gayet güzel iletişim kurabiliyorsun, iletişimi sürdürüyorsun. Hangi sıkıntıların olduğu için kendini hala otizm skalasının içinde görüyorsun?
Normal iletişim ile ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ben cenaze evine gitmiştim. Refik amca vefat etmişti. Babam tanır, onun cenaze evinde bana “Sen Erdemir’de mi çalışıyordun?” diye soruldu. Benim çok zoruma gitti. Çünkü orada ölen ne olursa olsun bir insan. O insanın yakınları bize yemek getiriyor, ben onları bile yiyemedim o insana saygımdan. Ölenin yakınları hizmet ederken yemek içime dokundu. Adamlar orda nereden geldin nereye gittin muhabbeti yapıyorlar. Bu insanlar normal, biz anormaliz. Ben anlamıyorum bunu.
Takıntıların var mı? Takıntılarla ilgili sıkıntı yaşıyor musun?
Eskiden takıntılarım daha fazlaydı. Şimdi azalmaya başladı. Aslında her yaptığımız takıntı değil, bu bir. Ben öyle düşünüyorum. İki, normal insanlarda da var takıntı. Ama biz yapınca hep göze batırıyor.
Ama ben şimdi mesela Garen’den yola çıkıyorum… Garen’in hayatını takıntıları yönetiyor. Sürekli o takıntıları düşünüyor. Elimde değil başka hiçbir şey düşünemiyorum diyor.
Peki, niye yaptığını anlamaya çalıştınız mı acaba?
“Ben takıyorum ki, benim o istediğim şey olsun,” diyor. Mesela şimdi ölüme kafayı taktı. Ölümsüzlüğü istiyor. Ve bununla ilgi de icat yapmak ve ölümsüzlüğü yenmek istiyor.
Yanlış anlamayın da hepimiz bir gün öleceğiz.
Ama Garen bunu kabul etmiyor. Ben ölmeyeceğim, ben ölümsüzlüğü icat edeceğim diyor. Bunları takıntı düzeyinde söylüyor ama. Bunu mesela ben Garen’e anlatamıyorum.
Ölmenin kötü bir şey olmadığını anlattınız mı?
Furkan Akgün’ün Kaleminden Kendi Hayatı…
Ben Mehmet Furkan Akgün. 01.12.1994 Ankara, Çubuk doğumluyum. 2.5 yaşında okumaya başladım. 4 yaşımda otizm tanısı aldım. Ondan sonra özel eğitim için Ankara’dan Ereğli’ye yazları gelip gittik annemle. Dedem normalde Aksaray’a yerleşecekti. Bizim için Ankara’da kaldı. 4 yaşımda anasınıfına başladım. 3 sene gittim. 2001 senesinde normalde ana sınıfına gidecektim. Bir hafta gittim de ama aklım ilkokula başlamaktaydı. Arkadaşlarımla oynamıyordum. O yüzden sonra annem beni 1. sınıfa kaydettirdi.
İlkokul 1. sınıfta çok zorlandım. 1-A sınıfındaydım. Öğretmenim kulağımı çekmişti. Bunun üzerine babam beni 1-B sınıfına verdi. 2. sınıfta okul değiştirdim. 2’den 5’e dek Atatürk İlkokulu’nda okudum. Bu sefer 1. sınıftaki ezilmemin aksine çok kavgacıydım. Ama öğretmenim otizmli olduğumu bildiği halde beni dövdüğü hatta polisle tehdit ettiği olmuştu. 6.sınıfta annem beni Cumhuriyet İlköğretim’e kaydettirdi. Burada öğretmen çocuğu olduğum için ne yapsam seni annene söyleyeceğim diyorlardı.
Öğretmen çocuğu olmanın çok zorluğu var. Sonra 7’de annem dersime girmedi ama bu sene daha da azdı bizim sınıf. Dershanede de beni çok alay konusu haline getirdiler. Bu sene 8. sınıfın ilk yarısının sonlarına doğru annem beni o sınıftan alıp 8-D’ye kaydettirdi. Gene annem giriyordu dersime. Sınava girip Anadolu Lisesi’ni kazandım. Fakat lise zamanı çok zorlu geçti. Daha ilk günü beni en yakın arkadaşım dahil çoğu kişi alay malzemesi yaptı.10.sınıfta alt sınıflar dahil herkes benimle alay etmeye başladı. Serviste bile hakarete maruz kalıyordum. Annem bunun üzerine Anadolu Lisesi sınavına girip benim okuluma tayin istedi. Ben kabul etmedim, annem kendi için daha iyi olacağını söyledi.
Ben istemedim ama annem kendi için geleceğini söylemeyince razı olmuş gibi göründüm. Benim için geldiğini 3 yıl sonra bir rehabilitasyon merkezinde söyleyince yıkıldım. Ama annemi o okulda tutmadılar. Bazı malum meseleler yüzünden itiraf ediyorum annemin gitmesi zararıma oldu. 11. sınıfta kardeşim doğdu. Bir de annem sürekli nereye gitse beni peşinden sürüklüyordu. Meğer otizmli olduğum içinmiş. Annemi daha iyi anlıyorum şimdi.10. sınıftayken psikologa gittik. Bana ilaç tavsiye etti ve bu çocuk çok zeki ben buna yetemiyorum demiş. 11. sınıfta otizmli olduğumu öğrendim. Her şey bundan sonra biraz kolaylaştı.
Dedem o sene vefat etti. Hayatımda büyük bir yıkım oldu.12. sınıfta üniversite sınavına girdim. Ereğli’de okumak istemiyordum, o sene ailem sırf Ereğli tutmadı diye göndermedi. Bir sonraki sene Ereğli tuttu. Tutmaz olaydı. Üniversiteyi araba almak kaydıyla Ereğli’de okuyacaktım. 1 sınıfı Ereğli’de okurum sonra araba alınca yatay geçiş yaparım dedim. Annem kabul etmedi, benim depresyon sürecim o gün başladı. Ben Ereğli’den gitmek istiyordum. Ailem beni anlamıyordu. Bir gün ağladım, annem de ağladı. Bunun otizmden kaynaklandığını düşündü. Oysa ki ortaokulu ve liseyi annemle beraber okumuştum bıkmıştım artık.
Bolu’daki doktora (Furkan burada daha önce gittiği doktorun adını veriyor) gene bir görüşme ayarlayıp ailecek gidelim dedim. Annem olur dedi. Psikologu aradığımda beni sürekli erteliyordu. Bir gün aradım, bir daha aradım, açmadı. Takriben o gün 30-40 kere aradım, açmadı. Ben konuşmak istemediğini anlamamıştım. Bu otizmden muhtemelen, sürekli aramam da öyle. Ama bu kadın otizm profesörü olmasına rağmen beni aradı, telefona annemi istedi. Anneme avazı çıktığı kadar bağırmış ve “Ben ona başka bir yerde oku mu diyeceğim?” demiş.
MİLLİYET-ENGELİ TOPLUM YARATIYOR
HaberlerOtizmli çocukların aileleri yasal olarak çocuklarına tanınan eğitim hakkının bazı okul yöneticileri tarafından yok sayılmasından yana dertli.
O aileler yaşadıkları sıkıntıları Milliyet’e anlattı. Otizmli oğlunun kaynaştırma eğitimiyle liseyi bitirmesini sağlayan Parin Yakupyan, aynı zamanda Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’nin de başkanı. Yakupyan, kendi deneyimleri ve mevcut duruma dair gözlemlerini şöyle anlattı: “Toplum olarak farklı olanı kabul etmeme ve yargılama eğilimimiz var. Sorunumuz okullardaki yöneticiler. Çocukları kabul etmiyorlar ve bunla ilgili herhangi bir yaptırım da yok. Aksaray’daki olay bir milat oldu. Birçok aile kaynaştırma hakkını bilmiyor.”
http://www.milliyet.com.tr/gundem/aileler-engeli-toplum-yaratiyor-6075164
ANNE BEBEK KULÜBÜ- Aksaray’da Otizmli Çocukların Yuhalanması
HaberlerÖncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Üniversite eğitimim babamın muhasebeci mesleğinden etkilenmem sebepli İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladım. Çekirdekten yetişme (ortaokul çağlarında babama yardım ederek öğrendim muhasebeyi) bir muhasebeci olarak başladığım meslek hayatım 18 yıl sürdü. Büyük tekstil firmalarında muhasebe ve finans müdürü olarak çalıştım.
2000 yılında çok istediğim bir hamilelik süreci sonrasında ikizlerimi aldım kucağıma. İkiz bebeklerim bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı ve anneliğin çok farklı ama bir o kadar da kutsal şeklini yaşattılar. Çocuklarımdan birine 2002 yılında “otizm” tanısı kondu. Şaşkınlık, reddetme , panik , korku , kaygı döneminden sonra (veya aynı anda dersem yanlış olmaz) yapılması gereken çok şeyin olduğunu fark ettim. Tüm profesyonel ve sosyal yaşamımı yeniden gözden geçirdim. Çünkü çocuğumu bu hayata hazırlamalıydım.
Çocuğum tanıyı aldıktan 5 yıl sonra alandaki eksiklikleri gördüm. 2007 yılında oğlumun eğitimcisi Selim Parlak ve eşim Garbis Yakupyan ile birlikte hem oğluma daha faydalı olmak, hem de tüm çocuklara daha iyi hizmet sunmak için Algı Özel Eğitim Merkezi’ni açtık. Halen açmış olduğumuz bu merkezde yöneticilik yapıyorum. Merkeze gelen ve görüştüğüm tüm ailelere en doğru bilgileri verebilmek için çeşitli eğitim, seminer ve kongrelere katıldım ve katılmaktayım. Çocuklara fayda sağlamak adına alandaki tüm gelişmeleri takip etmekteyim, etmekteyiz. 2012 yılında Amerika’da yaşayan BCBA Nükte Altkulaç süperviyonuyla Algı ABA Terapi Merkezi’ni açtık. Bu merkezde yoğun aile ve çocuk danışmanlığı yapmaktayız.
Ayrıca 2014 yılında Özel Çocuklar Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’ni (ÖÇED) kurduk. Bu derneğinde Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyorum. Kısacası hayatının neredeyse tümü özel eğitim olan biriyim.
Yazının tamamı Anne Bebek Kulübü’nde…
ANNE BEBEK KULÜBÜ
HaberlerÖzel çocuklar karantina günlerini nasıl geçiriyor? Özel çocukların aileleri hangi zorlukları yaşıyor? Otizmli ve down sendromlu çocuklar koronavirüs salgını nedeniyle hangi zorlukları yaşıyor? Algı ABA Terapi ve Çocuk Gelişim Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Parin Yakupyan yazdı…
Bir virüs salgını hayatımızda neleri değiştirdi?
Bir virüs salgını belki de ilk defa tüm dünyayı aynı anda kasıp kavurdu, duvarlar ardına itti, pencerelerimizden akan hayatı izlemek zorunda bıraktı. Ne zaman bitecek ne zaman sonlanacak diye hepimize bir biri ardına günleri kovalattı, kovalatmaya devam da ediyor.
Yazıyı okumak için:
Anne Bebek Kulübü