Okullara çağrı: Dislektik çocukları dışlamayın

Disleksi; kişinin normal ya da üstün zeka düzeyinde olmasına rağmen okuma, yazma, matematik ve dil becerilerinde problem yaşamasına sebep olan özel öğrenme bozukluğudur.

Disleksi nedir? Hastalık olarak adlandırılır mı?

Öncelikle yaşadığımız dönemdeki önemli bir konu hakkında söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ederim. Disleksi konusu eğitim sisteminde kavram kargaşasına kurban olabilen bir konu.

Disleksi; kişinin normal ya da üstün zeka düzeyinde olmasına rağmen okuma, yazma, matematik ve dil becerilerinde problem yaşamasına sebep olan özel öğrenme bozukluğudur. Genel anlamda Özgül Öğrenme Güçlüğü olarak adlandırdığımız çatı altında ;

“Disleksi” okuma alanındaki güçlük, “Disgrafi” yazım alanındaki güçlük, “Diskalkuli” matematik alanındaki güçlük olarak tanımlanabilir.

Sistemin işleyişinde bir bozukluk olunca haliyle dikkat, öğrenme becerileri, motor beceriler gibi yan alanlar da etkilenebiliyor.

Özgül öğrenme güçlüğünün bazı belirtileri vardır. Bunları dönemsel olarak açıklayacak olursak; -okul

öncesi dönemde; *konuşmada gecikme, * sesleri, kelimeleri, harfleri hatırlamada güçlük, * okunuşu benzer olan kelimeleri karıştırma, zayıf hafıza, bazı aktivitelerde yavaş tepki verme ( harf kelime oyunları gibi) -ilköğretim döneminde; *kelimeleri, harfleri öğrenmede güçlük, harflerin ya da sayıların yönünü ters yazma, *kelimeleri tersten okuyup yazma, *yazı yazarken çok çabuk yorulma, *yönergeleri takip etmede güçlük, *organize olamama, *okula gitmede isteksizlik, *saat ve zamanla ilgili kavramları öğrenmede zorlanma, *sağ-sol ayrımı, *yer-yön kavramında güçlük yaşama, *top oynama, *ip atlama gibi beden koordinasyonu gerektiren oyunlarda zorlanma diye sıralayabiliriz.

Bu belirtiler kesinlik taşımamakla beraber ailenin ya da eğitimcinin bireyin geleceğini göz önünde bulundurarak şüpheci yaklaşmasında fayda var. Bir bireyin Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı alabilmesi için bir dizi teste girmesi gerekir. Durum fark edildiği an uzmana başvurmak gerekir. Ne kadar erken fark edilip çözüm odaklı çalışılırsa başarıya ulaşma yüzdesi o kadar yüksek olur.Ülkemizde Genellikle birey eğitim sistemine dahil olunca farkediliyor bu sorun. Eğitim sistemine dahil olmadan önce tanı alanların sayısı çok az. Son zamanlarda gözle görülür bir artış söz konusu Özgül Öğrenme Güçlüğünde. Sadece bu tanının çözümüne odaklı uzman ve merkez sayısında da artış var.

Disleksiyi hastalık olarak adlandırmak çocuklarımıza haksızlık etmek olur. Bildiğiniz üzere toplumumuzda bu tip bireylere karşı zaten bir ön yargı mevcut. Hastalık kelimesi ile adlandırılınca bireylere uygulanan tecrit oranı da artacaktır. Veli çocuğunun sınıfında farklı bir birey istemiyor. Çocuğunun öğrenmesine ket vuracağını düşünüyor. Farklılıklarla zenginleşeceğimizin, farklı olandan öğreneceklerimizin olduğunu unutuyorlar. Akademik beceri odaklı birey yetiştiriliyor, insan temelli değil… Ayrıca Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı alan bireylerin zekası normal ya da normal üstü oluyor. Bir çok tanınmış kişide bu tanı mevcut. Yani başarıya engel teşkil edebilecek bir konu değil. Kaldı ki tanı disleksi değil de bilişsel gerilik veya yaygın gelişimsel bozukluk da olabilirdi. Eğer Rehberlik Araştırma Merkezi Kaynaştırmaya hak görmüşse buraya kadar söylediklerim diğer engel grupları için de geçerli olurdu.

Geçmişte Ermeni okullarında özel eğitim üzerine sunumlar yaptınız. Ermeni okulları disleksi teşhisi konulan çocukları alıyor mu ve bünyelerinde gölge öğretmen barındırıyor mu? Okullarımız bu konuda ne gibi çalışmalar yapmakta?

Öncelikle biz bugüne kadar sadece Esayan Okulumuzda kaynaştırma sunumu yaptık.

Önce konuyu özele indirgemeden genel hatlarıyla anlatmak isterim. Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı alan birey kaynaştırma öğrencisi olmuş oluyor. Ermeni Okulları da kaynaştırma öğrencisi alıyordur ve almak da zorunda. Tanı aslında insanların korktuğu gibi bir kavram değil. Aslında çözümün anahtarı. Bireyin hayatını, öğrenmesini kolaylaştıracak bir unsur. Nice birey tanı alabilecek durumdayken fark edilmeden eğitim sisteminin dışına itiliyor. Bir çok örneği mevcut. Birey ilkokulu bitirecek, okuma- yazma öğrenememiş. Ortaokul öğrencilerinden hatta lise düzeyi bireylerde de tanısız öğrenciler mevcut.

Vurgulamak istediğim gibi tanı bir anahtar, kaçılacak bir kavram değil. Çünkü tanı olursa müfredat çocuğa göre dizayn ediliyor. Çocuğun, eğitimcinin, ailenin işi kolaylaşıyor. Tanısız bir çok öğrencide gözlemleyecek olursanız özgüven eksikliği vardır. Sebebi mücadele edemeyecekleri şekilde akademik sistemin içinde bulunmalarıdır.

Gölge öğretmen hususuna gelecek olursak, ülkemizde bu konu henüz yasalarla belirlenmiş durumda değil. Kurumların ve eğitimcilerin insiyatifinde bir durum. Gölge öğretmen tutulacak olursa da bunun maddi yükünü aile karşılıyor.

Şimdi sizin sorunuz olan Ermeni Lisesi konusuna geri dönecek olursak maalesef okullarımız farklı gelişen çocuklarımızı bünyelerinde bulundurmak ve çaba sarf etmek istemiyorlar. Gölge öğretmen disleksi için şart olmayan ama diğer farklı gelişen bireyler için hem öğretmenin hem çocuğun işini kolaylaştıracak bir mekanizmadır ama okullarımız gölge öğretmenle öğrenciyi almak da genelde istemiyor. İstisna okullarımız var elbette ve eminim çok başarılı kaynaştırma örnekleri de var. Ben genel temayülden bahsediyorum. Farklı gelişen öğrencinin kaynaştırma uygunluğunu belirleyen RAM dır ve okulların almıyorum deme lüksü olmamalıdır bana göre. Ama bu iş ekip çalışmasıyla yapılmalı çocuğun gittiği özel eğitim merkeziyle işbirliği kurulmalı ve birlikte takip edilmelidir sorunlar. Çocuğun ailesi bu konuda destek olmuyor ve okul yalnız bırakılıyorsa bu da tartışılması gereken başka bir konudur.

Değişen zaman ve gelişen çağa ayak uydurmak adına kurumlarda göze çarpan revizyonlar oluşmalıdır. Kurum yöneticileri, eğitimciler teorik bilgi ve uygulama açısından işbirliğine açık konumdadır. Dayanışma içerisinde olduğumuz, bilgi alışverişi yaptığımız kurum ve eğitimci sayısı her geçen dönem artış göstermektedir. Ermeni okullarının da bu değişimi gösteriyordur diye umut ediyorum.

Kendi okuluna kabul edilemeyen cemaatimin kaynaştırma çocukları devlet okullarına gitmek zorunda kalmıştır. Normal olanı al farklı gelişeni dışla ne olduğunu umursama kavramı cemaat ideolojimize ne kadar uyuyor bunu gerçekten sorguluyorum. Normal ve farklı kavramlarının da aslında ne kadar tartışmaya açık kavramlar olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.

Disleksi raporuna sahip bir çocuğu normal okul kabul etmek zorunda mı? Bu tip durumlarda ailelerin ilk yapması gereken şey nedir?

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlar belirtilen kontenjan ölçülerinde kaynaştırma öğrencisi almak zorundadır. Biz her ne kadar zorunda desek de, yönetmeliklerle bu konunun çerçevesi çizilmiş de olsa ülkemizde hala daha olumsuz bir çok örnek görmek mevcut ne yazik ki. İstenmeyen tablolarla her zaman karşılaşabiliyoruz. Özellikle okulların açıldığı ilk ay bize onlarca aileden olumsuz haberler geliyor.

Aile ya da eğitimci bireyde özgül öğrenme güçlüğü ya da herhangi bir konuda gelişim konusunda bir farklılık sezinlerse, kurum rehberlik servisine ya da bir uzmana başvurmalıdırlar. Avutucu örnekler bulmak, görmezden gelmek, umursamamak sadece oyalanma oluyor. Çünkü geçen süre çocuğun geleceğinden çalmaktadır. Tanıyı geciktirmek sorunu çözmüyor. Aksine sorunun çözümünü karmaşıklaştırıyor ve çözüm süresini uzatıyor. Aileler ve eğitimciler “Erken Tanı” zemininde hareket ederlerse çözüm de birey için o denli erken olacaktır. Akranları ile oluşan farkı kapatmaları o denli kolay olacaktır. Bu tanıya sahip bireylerin bireysel eğitim de almaları gerekmektedir. Özgül Öğrenme Güçlüğü kendiliğinden geçebilecek bir durum değildir. Mutlaka uzmanlarla beraber hareket edilip, bireyin yaşantısında düzenlemeler yapılmalıdır, bireyin durumuna uygun stratejiler geliştirilmelidir. Aksi takdirde durumundan bi haber, özgüveni eksik, başarısızlık hissiyle yoğrulmuş, mutsuz bireyler yetiştirmiş oluruz.

Son söz olarak şunu söyleyebilirim ki cemaatin okullarından farklı gelişim gösteren bireylerine sahip çıkmak ve sadece akademik başarılı öğrencileri almaktansa akademiş başarısılığı olan bireyleri de topluma kazandırmak gibi bir misyon yüklenmek istedikleri taktirde başkanlığını yürüttüğüm Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneğimin tüm eğitimcileriyle okullarda farkındalık eğitimleri , BEP eğitimleri yapmaya hazırız. Kendi çocuğumu bu sebeplerle Ermeni Okulunda okutamayan biri olarak bu değişimi ve gelişimi görmek beni çok mutlu edecektir.. Eğitim her zaman akademik değildir bizim de o çocuklardan öğrenecek o kadar büyük hayat derslerimiz varki.. bizlerin yaptığı ayrımcılığı onlar yapmayarak ve herkesi eşit kabul ederek zaten en büyük hayat dersini onlar veriyor bize.

 

PARİN YAKUPYAN
ÖÇED Yönetim Kurulu Başkanı

Kaynak: